Bir hükümdar maiyetiyle birlikte ülkesinde bir gezintiye çıkmıştı. Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü. İhtiyara uzaktan seslendi:
- Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden herhalde yiyemezsin.
İhtiyar cevap verdi:
- Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer.
Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti
İhtiyar bu ihsanı karşılıksız bırakmadı:
- Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi.
Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti.
Yaşlı köylü sıradan biri değildi. Çarıklı erkânı harp diye nitelenen kişilerden biriydi:
- Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyva verdi.
Bu diplomatça cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti Ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı:
- Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım. Bu ihtiyar bu gidişle tarlasına fidan dikmek yerine, devletin hazinesine darı ekecek.
4 Ocak 2013 Cuma
1 Ocak 2013 Salı
Bir Söz Bir Düşünür-Jean Jacques Rousseau
"İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır."
![]() |
Jean-Jacques Rousseau |
Jean-Jacques Rousseau (28 Haziran 1712, Cenevre - 2 Temmuz 1778, Ermenonville, Val-d'Oise),Fransız yazar, düşünür, filozof, politika ve müzik teorisyeni.
İsviçre'nin Cenevre kentinde doğmuştur. Bir saatçinin oğludur. Babası Topkapı Sarayı'nda saat tamirciliği yapmıştır. On yaşında eğitimine bir din adamının yanında başlayan Rousseau, daha sonra bir gravürcü ustasının yanında çalışmıştır. 1728-1738 yılları arasında, sekreterlik, müzik hocalığı ve tercümanlık yaparak, Fransa, İtalya ve İsviçre'de dolaşmıştır. Fransa'da yazıları yasaklanınca daha sonra aralarının açıldığı dostu David Hume'un daveti üzerine İngiltere'ye gitti. Daha sonra Batı İsviçre'de Neuchatel'e sığındı. Kalvenist olarak vaftiz olmuştu. Torino'da Katolikliğe geçti, daha sonra tekrar Kalvenist oldu.Bu sebeple doğduğu şehir olan Cenevre'de ateist suçlamalarına mâruz kaldı. 1749'da Ansiklopedinin müzik bölümünü kaleme almıştır.
Jean – Jacques Rousseau’nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun; doğal hukuk kuramcısı, doğal hakları yadsıyan biri, aydınlanmacı, aydınlanma ilkelerini yerle bir eden biri, demokrasinin inançlı savunucusu, demokrasiyi ayaklar altına alan biri, burjuva liberal devriminin hazırlayıcısı, öte yandan böyle bir devrimin olumsuzluklarını çok önceden gösteren, hatta reformculuğu bile benimseyen biriymiş gibi birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına sebep olmuştur. Bu sebeple Rousseau anlaşılması güç bir düşünür olmuştur. Kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir.
Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir “toplum sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir.
Halk sayısı arttıkça, yönetici sayısının azalması gerektiğini savunan Rousseau, “demokrasi, aristokrasi, monarşi” şeklindeki sınıflandırmayı benimsemiştir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükümette yönetici, halkın tamamı ya da büyük bir kısmıdır. Aristokrasi biçimiyse küçük bir azınlığın yönetimidir. Monarşik hükümette ise yönetme yetkisi tek bir kişidedir.
Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Ayrıca devletin temelinde dinin de olması gerektiğini savunur. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.
Kaynak: wikipedia
Büyük Mücadele
İlk olarak kendini bil, bunu başarırsan tehlikenin oradan geleceğinin farkına varırsın.
Hata yaptığımız zamanlar çok olur. Yanlışlarımız bizim tecrübelerimizdir. Hayatımızda aksaklıklar yaşarız bazen. Böyle durumlarda sığınacak limanlar ararız. Kimilerin her dem sığınacak limanları vardır, çok sağlamdır onlar. Kimileri bunlardan yoksun, fırtınanın estiği yönde savrulur gider. Hayat çok acımasız deriz. "Niye ben?", "Hep mi ben?" soruları kurcalar durur kafamızı. Oysa ki sorun belki de aradığımız mahalde değildir. Peki nerededir?
İnsan maruz kaldığı sıkıntılar karşısında kendisiyle yüzleşmekten korkar. Bu korkunun sebebi; kendisiyle muhasebeye kalkıştığında yenik düşmenin vereceği ızdıraptır. Zaten sıkıntıda olan insan böyle bir sıkıntıya da girmek istemeyecektir. Ama bu, işin görünen yüzüdür. Ve zor olan kısmıdır. İlk adımı atmak zordur. Perdenin arka tarafında ise şu manzara vardır: Böyle bir muhasebeden sonra başlayacak olan 'büyük mücadele' nin tohumları atılmış olur.
"Life of Pi" filminde fırtınalı gece ve dev dalgalı bir denizde Richard Parker adında bir kaplan ile aynı tekneyi paylaşmak zorunda kalan Pi, filmin sonunda şöyle der: " Richard Parker ile mücadelem, beni ayık tuttu. Tek başıma kalsaydım başaramazdım".
Anlaşılan o ki, zinde olmanın ve düşüp kaymamanın yolu Richard Parker ile mücadeleden geçiyor.
Hata yaptığımız zamanlar çok olur. Yanlışlarımız bizim tecrübelerimizdir. Hayatımızda aksaklıklar yaşarız bazen. Böyle durumlarda sığınacak limanlar ararız. Kimilerin her dem sığınacak limanları vardır, çok sağlamdır onlar. Kimileri bunlardan yoksun, fırtınanın estiği yönde savrulur gider. Hayat çok acımasız deriz. "Niye ben?", "Hep mi ben?" soruları kurcalar durur kafamızı. Oysa ki sorun belki de aradığımız mahalde değildir. Peki nerededir?
İnsan maruz kaldığı sıkıntılar karşısında kendisiyle yüzleşmekten korkar. Bu korkunun sebebi; kendisiyle muhasebeye kalkıştığında yenik düşmenin vereceği ızdıraptır. Zaten sıkıntıda olan insan böyle bir sıkıntıya da girmek istemeyecektir. Ama bu, işin görünen yüzüdür. Ve zor olan kısmıdır. İlk adımı atmak zordur. Perdenin arka tarafında ise şu manzara vardır: Böyle bir muhasebeden sonra başlayacak olan 'büyük mücadele' nin tohumları atılmış olur.
"Life of Pi" filminde fırtınalı gece ve dev dalgalı bir denizde Richard Parker adında bir kaplan ile aynı tekneyi paylaşmak zorunda kalan Pi, filmin sonunda şöyle der: " Richard Parker ile mücadelem, beni ayık tuttu. Tek başıma kalsaydım başaramazdım".
Kaydol:
Yorumlar (Atom)